Bütün dünyada olduğu gibi biz de Türkiye’de kendimizi Amerikan seçimlerine o kadar kaptırdık ki, Türkiye’nin Avrupa’daki en büyük ticaret ortağı olan, yaklaşık 3 milyon Türk’ün yaşadığı Almanya’da yaşanan hükümet krizine derinlemesine bakmayı ihmal ettik.
Kuşkusuz ABD’nin seçilmiş Başkanı Donald Trump gerek kazandığı büyük seçim aferiyle gerekse de kabine için aday olarak gösterdiği birbirinden ilginç (!) isimlerle konuşulmayı hak ediyordu. Ancak uzun zamandır sürekli çekişme içinde olan Almanya’nın hükümet koalisyonunun çöküşü de bizi yakından ilgilendiren bir mesele.
Münih’teki Süddeutsche Zeitung gazetesinin ev sahipliğini yaptığı Uluslararası Basın Enstitüsü’nün (IPI) Yönetim Kurulu toplantısı için birkaç gün önce Münih’teydim. Bu vesileyle Münih’te yaşayan farklı kesimlerden Türk ve Alman vatandaşlarla da konuşma fırsatı buldum. Edindiğim izlenim; Merkez soldaki “Sosyal Demokratlar” (SPD), soldaki “Yeşiller” ve iş dünyası yanlısı “Hür Demokratlar”dan (FDP) oluşan üç partinin oluşturduğu koalisyonun çökmesi, Almanya’nın bazı eyaletlerinde zaten sağa kayan seçmenin daha da sağa kaymasına yol açabileceği yönünde.
Peki bir zamanlar Türk işçilerin “Acı vatan Almanya” sloganıyla çalışmak üzere gittiği ve orada yerleşip büyük bir Türk diyasporası oluşturduğu Almanya’da neler oluyor?
Uzun zamandır iç çekişmelerle adeta “zoraki” devam eden koalisyon hükümetinin çöküşü, Almanya Şansölyesi Olaf Scholz ve Maliye Bakanı Christian Lindner’in “şiddetli geçimsizlik”leri nedeniyle gerçekleşti dersek abartmış olmayız herhalde.
İKİ FARKLI SİYASETÇİ
Olaf Scholz, 1958’de Osnabrück’te doğdu, Hamburg’da büyüdü, bir zamanlar vicdani retçi ve genç bir sosyalistti. Aslen avukat olan Scholz, sırasıyla Hamburg belediye başkanlığı, federal maliye bakanlığı, şansölye yardımcılığı ve ardından şansölyelik görevlerinde bulundu. Sloganı şuydu: Benden liderlik isteyenler, bunu elde edeceklerini bilmelidir.
Olaf Scholz onlarca yıldır aynı eski çantayı taşıyan ve boş zamanlarında koşu yapmayı seven tipik kuralcı ve yozlaşmadan uzak bir Alman siyasetçisi.
Christian Lindner ise 1979’da Wuppertal’de doğdu, yedek kuvvetlerde binbaşılık, partisi FDP’nin parlamentodaki taban liderliği ve ardından maliye bakanlığı görevlerinde bulundu. Onun slogan ise şöyleyldi: Sorunlar sadece dikenli fırsatlardır.
Dış görünüşüne önem veren ve bunun için saç ektiren Christian Lindner, aynı zamanda pahalı saatler takan, boş zamanlarında ata binmekten hoşlanan bir siyaestçi.
Aslında birinin kel, diğerinin saç ektirmiş olması dahil ortak hiç bir noktaları olmayan bu ikilinin paylaştıkları tek şey ise görünen o ki egoları. Ve büyük olasılıkla üç partili koalisyonun sorunları da burada başladı.
Alman Şansölye, birkaç hafta önce Başbakanlık binasında yapılan toplantıda Maliye Bakanı Lindner’e dönüp “Artık kabinemin bir üyesi olmanızı istemiyorum ve federal başkana görevden alındığınızı bildireceğim” dedi.
İşte koalisyonun sonu böyle geldi.
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Aralık ayında güvenoyu isteyeceğini ve Şubat ayında erken seçime gidileceğini açıkladı.
Koalisyon hükümeti, Rusya’nın Almanya’ya gaz tedarikini kesmesinin ardından enerji krizini önlemek, ordunun modernizasyonunu başlatmak gibi bazı başarılara imza atmış olabilir, ancak hükümetin pek çok Alman’da bıraktığı izlenim, derinleşen işlevsizlik ve sürekli iç çekişme oldu.
Almanya ekonomisi Corona virüsü pandemisi, Ukrayna’daki savaş ve Çin‘in rekabeti nedeniyle son iki yıldır küçülüyor. Scholz’un parçalı koalisyonu bazı kilit konularda ileriye dönük bir yol bulamadı. Hele şimdi bir de Donald Trump, seçimlerden önce verdiği sözü tutar ve AB’den gelen mallara yüzde 20’ye varan gümrük vergileri uygulamaya başlarsa Almanya ekonomisini kötü günler bekliyor demektir.
Kısacası kriz her yerde ve Almanya, yeni seçimlerin belki de Mart ayına kadar yapılmayacağı bir iktidar boşluğu, bir kafa karışıklığı dönemi yaşıyor. Bu boşluğu AFD gibi Nazi sempatizanı, aşırı sağcı partilerin doldurmayacağını umalım.